Başkan Trump, “Amerikan Enerji Sektörünü Eyalet Müdahalelerinden Koruma” başlıklı yeni bir kararnameyle, eyaletlerin fosil yakıt şirketlerine sera gazı emisyonları nedeniyle getirdiği yaptırımları engellemeyi amaçlamaktadır. Kararnamede, Adalet Bakanlığı’na bu düzenlemelere karşı harekete geçme talimatının verilmesi federal-yerel yetki çatışmasını yeniden gündeme taşımıştır.
ABD Başkanı Donald Trump, başkanlığa geri dönüşüyle birlikte enerji politikalarında köklü bir rota değişikliğine imza atarak yeni bir başkanlık kararnamesi yayımlamıştır. “Amerikan Enerji Sektörünü Eyalet Müdahalelerinden Koruma’’ (Protecting American Energy from State Overreach)” başlıklı bu kararname, fosil yakıt şirketlerini eyalet düzeyinde getirilen sera gazı emisyonlarına ilişkin düzenlemelerden ve yaptırımlardan korumayı hedeflemektedir. Bu karar, Trump yönetiminin “Amerikan enerjisini serbest bırakma (unleash American Energy)” vizyonunun bir parçası olup, önceki Biden yönetiminin iklim değişikliğiyle mücadeleye öncelik veren politikalarının tersine çevrilmesi yönünde bir adımdır.
Trump’ın bu hamlesi, özellikle New York Eyaleti tarafından geçen yılın sonlarında hazırlanan ve henüz yasalaşma aşamasında olan İklim Değişikliği Süper Fon Yasası’na (Climate Change Superfund Act) doğrudan bir yanıt niteliğindedir. Söz konusu yasa tasarısı, fosil yakıt şirketlerinin geçmişten günümüze atmosferde sebep oldukları sera gazı emisyonları oranında, New York’un iklim değişikliğine uyum sağlamak amacıyla yapacağı altyapı yatırımlarına maddi katkıda bulunmalarını öngörmektedir. Bu kapsamda, söz konusu şirketlerin 2050 yılına kadar yaklaşık 75 milyar dolar ödeme yapması beklenmektedir. Bu rakam, yıllık bazda 3 milyar dolarlık bir yükümlülüğe tekabül etmektedir.
New York’un bu girişimi, yalnızca eyalet sınırları içerisinde faaliyet gösteren şirketleri değil, ülke genelinde etkili olan büyük enerji üreticilerini kapsamaktadır. Bu durum, birçok Cumhuriyetçi yönetim tarafından anayasal yetki aşımı olarak değerlendirilmiştir. Nitekim 2025 yılının başlarında, aralarında Texas ve Florida’nın da bulunduğu 22 eyaletin başsavcısı, söz konusu yasa tasarısına karşı dava açarak, eyaletlerin kendi sınırları dışındaki sera gazı salınımları nedeniyle şirketleri cezalandıramayacağını ileri sürmüştür.
Trump Kararnamesinin İçeriği ve Hukuki Etkileri
Trump’ın yayımladığı kararname, yalnızca New York’u değil, benzer düzenlemeler içeren Vermont yasalarını ve Kaliforniya’daki emisyon ticareti sistemini de hedef almaktadır. Kaliforniya’nın mevcut uygulaması, belirli bir emisyon sınırı belirleyip bu sınırı aşan şirketlerden emisyon izinleri satın almalarını zorunlu kılmaktadır. Kararnamede Adalet Bakanlığı’na, “yerli enerji kaynaklarının tespiti, geliştirilmesi, üretimi veya kullanımı üzerinde anayasal açıdan sorun teşkil edebilecek eyalet ve yerel düzeydeki yasa ve düzenlemelerin tespit edilmesi” talimatı verilmiştir. Bu tespit sürecinde öncelik, “iklim değişikliği”, “çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG)” uygulamaları, “çevresel adalet”, karbon ve sera gazı emisyonlarına ilişkin düzenlemelere verilecektir.
Trump’ın bu kararnameyle izlediği politika, çevre koruma ve iklim değişikliğiyle mücadele konularında federal ve eyalet düzeyinde yetki çatışmalarını yeniden gündeme taşımaktadır. Amerikan hukuk sisteminde, çevre koruma genellikle hem federal hem de eyaletlerin ortak sorumluluğunda ele alınmakla birlikte, federal yönetimin bu tür müdahaleleri eyaletlerin düzenleyici özerkliği açısından tartışmalara neden olmaktadır.
Trump’ın enerji şirketlerini koruma amacı güden yaklaşımı, kısa vadede iş dünyası açısından olumlu karşılanabilir. Ancak uzun vadede çevresel sürdürülebilirlik, iklim dayanıklılığı ve uluslararası taahhütler bakımından hem hukuki hem de diplomatik sonuçlar doğurabilecektir. Alınan bu kararlar, ABD’nin küresel iklim liderliği rolüne zarar verebileceği gibi, Avrupa Birliği gibi ticaret partnerleriyle ilişkilerde de çeşitli gerginliklere neden olabilecektir.