Trump yönetimi, eyaletlerin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında çıkardığı veya çıkarmayı planladığı yasal düzenlemelere karşı kapsamlı bir hukuki hamle başlatmıştır. New York ve Vermont’un yürürlüğe giren İklim Süperfon Yasaları ile Hawaii ve Michigan’ın planladığı iklim davalarına yönelik açılan dört ayrı dava, eyaletlerin yetki sınırlarını aştığı, federal hukukla çeliştiği ve ticaret ile dış ilişkiler alanına müdahale ettiği gerekçeleriyle temellendirilmiştir. Bu durum, federal yönetim ile eyaletler arasında çevre politikaları özelinde yeni bir yetki çatışmasını gündeme getirmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde eyalet düzeyinde artan çevre düzenlemeleri, özellikle fosil yakıt şirketlerine yönelik tazminat talepleri ve iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde çıkarılan yasalar, federal hükümet ile eyaletler arasındaki yetki çatışmasını derinleştirmiştir. Trump yönetiminde Adalet Bakanlığı, 2024 ve 2025 yıllarında New York, Vermont, Hawaii ve Michigan eyaletlerine karşı dört ayrı dava açarak bu sürece aktif biçimde müdahil olmuştur.

İklim Süperfon Yasalarının Amacı ve Federal Müdahale

New York ve Vermont eyaletleri tarafından çıkarılan “İklim Değişikliği Süper Fon Yasası (Climate Change Superfund Act)” yasaları, fosil yakıt üreticilerinden iklim değişikliği nedeniyle oluşan maddi zararların tazmini amacıyla mali yükümlülük talep etmektedir. Bu yasalar, çevreyi kirleten şirketleri geriye dönük sorumluluk prensibine dayanarak fon oluşturmaya zorlamaktadır.

Ancak Adalet Bakanlığı tarafından her iki eyalete karşı 1 Mayıs 2025 tarihinde açılan davalarda bu yasaların:

  • Federal düzeyde kabul edilmiş olan Hava Temizliği Yasası (Clean Air Act) ile çeliştiği ve bu nedenle geçersiz sayılması gerektiği ileri sürülmektedir. Amerikan anayasasında yer alan üstünlük ilkesi (Supremacy Clause) uyarınca, federal yasaların eyalet yasalarına karşı önceliği bulunur. Bu bağlamda, federal hükümet, hava kirliliğinin düzenlenmesi ve kontrol altına alınmasının yalnızca federal yetki alanında olduğu ve söz konusu eyalet yasalarının bu yetkiyi ihlal ettiği gerekçesiyle yürütülmelerinin hukuka aykırı olduğunu savunmaktadır.
  • Ayrıca eyalet yetki alanını aştığı (extraterritorial), eyaletler arası ticareti ayrımcı şekilde engellediği (interstate commerce clause) ve federal hükümetin Amerikan dış politikasına müdahale niteliği taşıdığı iddia edilmiştir.

Federal şikayetlerin hemen ardından, 24 Cumhuriyetçi başsavcının oluşturduğu bir koalisyon, Vermont yasasına karşı daha önce Amerikan Petrol Enstitüsü ve ABD Ticaret Odası tarafından başlatılan davaya müdahillik başvurusunda bulunmuştur. Aynı şekilde, 22 eyalet ve dört endüstri grubu da New York yasasına karşı Şubat 2025’te benzer bir dava açmıştır. Bu koalisyonlar, söz konusu yasaları eyaletlerin yetki sınırlarını aştığı gerekçesiyle eleştirmiştir.

Yanıltıcı Beyan Davalarına İlişkin Federal Müdahale

Trump yönetimi, yalnızca halihazırda yürürlüğe giren iklim yasalarına karşı değil, aynı zamanda ileride açılması planlanan iklim temelli davalara karşı da önleyici adımlar atmaktadır. Bu kapsamda, 30 Nisan 2025 tarihinde Hawaii ve Michigan eyaletlerine karşı açılan davalar, bu eyaletlerin fosil yakıt şirketlerine karşı açmayı planladığı iklim davalarını önlemeye yönelik bir önleyici adım olarak görülmüştür.

Hawaii Eyaleti ise bu baskıya rağmen geri adım atmamış ve 1 Mayıs tarihinde fosil yakıt sektörüne karşı resmi olarak dava açmıştır. Açılan davada, ilgili şirketlerin onlarca yıldır fosil yakıtların iklim değişikliği üzerindeki yıkıcı etkilerine dair bilimsel verileri bildiği, ancak bu bilgileri kamuoyundan kasıtlı olarak sakladığı ve yanıltıcı açıklamalarla kamuoyunu yanlış yönlendirdiği iddia edilmiştir. Hawaii, söz konusu eylemler nedeniyle şirketleri ihmalkarlık, kamuya zarar verme, özel mülkiyete tecavüz, kamu kaynaklarının tahribi, haksız ve aldatıcı ticari uygulamalar ile uyarı yükümlülüğünün ihlali gerekçeleriyle sorumlu tutmak istemektedir.

Öte yandan Michigan Eyaleti henüz resmi bir dava açmamış, ancak benzer bir hukuki süreç başlatma niyetini kamuoyu ile paylaşmış ve bu doğrultuda hukuki danışmanlık sürecine girmiştir. Michigan Başsavcısı, Trump yönetimine bağlı Adalet Bakanlığı’nın eyaletlerine karşı açtığı davayı, temelsiz ve hatta yaptırımı gerektirecek nitelikte değerlendirmiştir.

Trump yönetiminin davaları, yeni bir anayasal tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Adalet Bakanlığı, eyalet yasalarının federal enerji politikalarını ve dış ilişkiler yetkisini zedelediğini ileri sürerken; eyaletler, çevre koruma ve halk sağlığını güvence altına alma hakkı kapsamında hareket ettiklerini savunmaktadır. Bu durum, Amerikan Anayasası’nda yer alan “supremacy clause” (üstünlük ilkesi), “commerce clause” (ticaret yetkisi) ve “foreign affairs power” (dış ilişkiler yetkisi) hükümlerine dayalı yoğun bir anayasal incelemeyi zorunlu kılmaktadır.

Trump yönetiminin bu müdahalesi, yalnızca mevcut yasaları hedef almakla kalmamakta; aynı zamanda diğer eyaletlerin benzer düzenlemelere yönelmesini engelleme amacı da taşımaktadır. Ancak eyaletlerin yargı yetkisi, anayasa ile belirlenen sınırlar içerisinde çevresel koruma amacıyla geniş takdir yetkisi barındırmaktadır. Nihai kararı verecek olan mahkemelerin bu yetki sınırlarını nasıl yorumlayacağı hem iklim mücadelesinin geleceğini hem de federal-eyalet ilişkilerini doğrudan şekillendirecektir.