Konu : Birleşmiş Milletler İklim Ajansı tarafından 10 Kasım 2021 tarihinde yayınlanan Taslak COP26 Final Beyanı Hakkında Bilgilendirme

Tarih  : 12.11.2021


Birleşmiş Milletler İklim Ajansı Tarafından Yayınlanan COP26 Taslak Final Beyanı Hakkında Bilgi Notu

1. COP26 Nedir?

1992 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Çerçeve İklim Sözleşmesi’nin tarafları ilki 1995 yılında Almanya’nın Berlin kentinde düzenlenen “Conference of Parties” (“COP”) toplantıları kapsamında her yıl düzenli olarak toplanmaktadır. COP kapsamında taraf devletler bir araya gelerek Birleşmiş Milletler Çerçeve İklim Sözleşmesi’nin ve buna bağlı diğer hukuki enstrümanların uygulanma statülerini değerlendirerek uygulamayı geliştirmek için gerektiğinde yeni kararlar almaktadır. 2020 yılında düzenlenmesi gereken COP toplantısı pandemi nedeni ile 2021 yılının Kasım ayına ertelenmişti. 1 Kasım – 12 Kasım tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen COP26, 2020 yılında düzenlenmesi gereken COP toplantısının pandemi nedeni ile gerçekleştirilememiş olması dolayısı ile oldukça yoğun bir gündeme sahipti. Birleşmiş Milletler tarafından 10 Kasım 2021 tarihinde yayınlanan taslak final beyanı, COP26’nın sona ermesine kalan süre zarfında taraf devletlerin müzakerecileri tarafından müzakere edilecek ve taslak beyanın son hali şekillendirilecektir.

2. Taslak COP26 Final Beyanı

Yaklaşık 200 ülkeden müzakereciler, COP26 zirvesi 12 Kasım 2021 Cuma günü sona ermeden önce Birleşmiş Milletler İklim Ajansı tarafından yayınlanan taslak beyanı üzerinde nihai bir anlaşmaya varmak için müzakere edecekler. Söz konusu taslak beyan tüm ülkeler tarafından müzakere edilecek ve tüm ülkelerin konsensüsü ile kabul edilecek. Bu bağlamda yayınlanan taslağın müzakereler sonucunda son haline kavuşacağını da belirtmek isteriz. Peki taslak COP26 final beyanı ne gibi konu başlıkları içeriyor?

Birleşmiş Milletler İklim Ajansı Tarafından Yayınlanan COP26 Taslak Final Beyanı Hakkında Bilgi Notu

Sıcaklığın 1,5 Derece Azaltılması Hedefi

Bilindiği üzere Paris Anlaşması kapsamında öncelikli hedef küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla 2 derece sınırında tutulması olarak belirlenmiş ve 1,5 derece sıcaklık azaltılması ise tercih edilecek senaryo olarak belirtilmişti. Ancak yayınlanan taslak beyan kapsamında yer alan; “İklim değişikliğinin etkilerinin 1,5 °C’lik sıcaklık artışında 2 °C’ye kıyasla çok daha düşük olacağını kabul eder ve sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlama çabalarını sürdürmeye karar verir.” şeklinde ifade edildiği üzere sıcaklık artışının 2 derece azaltılması yerine 1,5 derece azaltılması adına somut hedeflerin hayata geçirilmesi beklenmektedir. Paris Anlaşması kapsamında öngörülen 2 derecelik azaltım hedefine yerine 1,5 derece azaltılmasının öngörülmesi ve taraf devletlerinin bu yönde çabalarını hayata geçirmeye yönlendirilmesinin temelinde esasen yapılan çalışmalar kapsamında mevcut şartlar ve süreçler doğrultusunda dünya genelinde 2,4 derecelik sıcaklık artışının gerçekleşeceğinin ve bu artışın kuraklık, orman yangınları, sel, feci deniz seviyesinin yükselmesi ve gıda kıtlığı risklerinin çarpıcı biçimde artmasına sebebiyet vereceğinin tespit edilmesi yatmaktadır. Ancak COP26 öncesinde düzenlenen birtakım etkinlik ve toplantılarda başta Suudi Arabistan, Çin, Brezilya ve Avustralya gibi birçok ülke bu yöndeki eylem planlarına karşı dirençlerini göstermiş oldukları düşünüldüğünde söz taslak beyanın 1,5 derece azaltım hedefini gözeten bu ifadenin müzakereler sonucunda ne yönde şekilleneceği merak konusu. Buna ek olarak, taslak kapsamında önümüzdeki on yıl “kritik on yıl” olarak tanımlanmış olup, bu dönemde tüm ülkeler ve bölgeler “anlamlı ve etkili eylem planı” uygulamaya davet edilmektedir. Taslakta özellikle, “Ayrıca, küresel ısınmanın 2100 yılına kadar 1,5 °C ile sınırlandırılmasının hızlı, derin ve küresel karbon emisyonlarının 2030 yılında 2010 yılı seviyelerine oranla %45 azaltılması ve yüzyılın ortasında net sıfıra ulaşılması dahil sürdürülebilir küresel sera gazı emisyonlarının azaltılmasını gerektirdiğini fark eder” şeklindeki 24. madde beyanında açıkça küresel azaltım hedeflerine ulaşılması için hızlı ve etkin önlemlerin derhal hayata geçirilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

Birleşmiş Milletler İklim Ajansı Tarafından Yayınlanan COP26 Taslak Final Beyanı Hakkında Bilgi Notu

Fosil Yakıt ve Kömür Kullanımına Yönelik Sübvansiyonların Kaldırılması

Söz konusu beyanın en dikkat çekici ve en fazla tartışmaya ve ülkelerin itiraz ve çekincelerine yol açacak maddesi şüphesiz ki 37. madde olacaktır. Zira bu madde kapsamında Birleşmiş Milletler, taraf ülkeleri “kömür ve fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılmaya ve hızlandırmaya” çağırmaktadır. Ancak söz konusu maddenin fosil yakıt ve kömür sübvansiyonlarının kaldırılmasına dair kesin bir tarih öngörmüyor olması ve bu sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılmasına dair net bir plan ortaya koymuyor olması nedeni ile söz konusu maddeye karşı birçok eleştiri dile getirilmiştir. Bu bağlamda söz konusu madde kapsamında fosil ve kömür yakıtı kullanımının iklim değişikliği krizinin önemli sebeplerinden biri olduğu kabul edilmekle birlikte bu soruna yönelik etkin bir adımın hayata konulmaması da başka bir eleştiri noktasıdır. Ancak bu eleştirilere rağmen COP26 kapsamında fosil ve kömür yakıt kullanımının azaltılmasına yönelik birtakım olumlu gelişmeler de yaşanmıştır. Birleşmiş Milletler COP26 Başkanlığı tarafından yayınlanan basın açıklamasında 28 ülkenin kömürün aşamalı olarak kaldırılması konusunda dünyanın en büyük ittifakı olarak nitelendirilen “Powering Past Coal Alliance” a katıldığı duyuruldu. Ancak dünyanın en büyük kömüre dayalı ekonomilerini teşkil eden Çin, ABD ve Hindistan’ın hala söz konusu ittifaka katılmamış olması kömür kullanımının küresel ölçekte azaltımı hedeflerinin ne ölçüde hayata geçirilebileceğine dair tartışmalara sebep olmaktadır. Ayrıca yapılan duyuruda Paris Anlaşması’nın kabul edilmesinden bu yana son altı yılda küresel olarak planlanan yeni kömür santrallerinin sayısında %76’lık bir düşüş olduğuna da dikkat çekildi. Bu husustaki oldukça önemli gelişmelerden biri de Çin Devlet Başkanı Şi Jinping tarafından yatırım hazırlığında oldukları kömür santralleri projelerini durduracaklarını ve kendi ülkeleri dışında kömür santrali inşa etmeyeceklerini resmen açıklaması olmuştu. Buna ek olarak COP26 Başkanlığı tarafından yapılan basın duyurunda en az 25 ülke ve kamu maliyesi kurumunun, 2022 yılının sonuna kadar azalmayan fosil yakıt enerjisi sektörüne yönelik uluslararası kamu desteğini sona erdirme taahhüdünde bulunduğu belirtilmiştir. Basın duyurusunda HSBC, Fidelity International ve Ethos gibi büyük uluslararası kredi kuruluşları da dahil olmak üzere, bankalar ve finans kuruluşları tarafından kömürün finansmanını sona erdirmek için önemli taahhütlerde bulunmuş olduğu da ayrıca dikkat çekmektedir.

Emisyon Planları

Ülkelerin Emisyon Planları

Taslak beyanın özellikle 25 ve 29. maddeleri kapsamında ülkelerin Paris Anlaşması kapsamında sundukları ulusal katkı beyanlarını güncellemeleri ve emisyon azaltım hedeflerini daha da sıkılaştırmaları gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Özellikle 29. madde kapsamında henüz Paris Anlaşması kapsamında ulusal katkı beyanını sunmamış veya güncellememiş tarafları mümkün olan kısa sürede ve 2022 yılının Kasım ayında düzenlenecek COP27 öncesinde katkı beyanlarını sunmaya ve güncellemeye yönlendirmektedir. Bilindiği üzere Paris Anlaşması kapsamında tarafların sundukları ulusal katkı beyanlarını her 5 yılda bir güncellemesi ve her güncellemede emisyon azaltım hedeflerini sıkılaştırması beklenmektedir. Ülkemizin ilk sunduğu ulusal katkı beyanı üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz bu beyan güncellenmemiş olup, 2053 yılı için net sıfır hedefini öngören güncel bir katkı beyanının sunulması adına birtakım çalışmaların yürütüldüğü duyurulmuştur. Bu bağlamda özellikle 29. maddenin müzakereler neticesinde taslak metindeki gibi kabulü halinde Kasım 2022 öncesinde ülkemizin beyanını güncellemesi beklenecektir. Ayrıca diğer maddeler ile beyanlarını güncellemiş olan ülkelerin de söz konusu çabalarını arttırması, bu yönde çalışma ve eylem planlarını ortaya koyması ve bilimsel temellere dayalı hedeflerin hayata geçirilmesi gerektiği ayrıca vurgulanmaktadır.

İklim Krizi İle Mücadelede Finansmanın Önemine Dair Notlar

Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi ülkemizin de yer aldığı EK-1 listesinde sayılı gelişmiş ülkeler tarafından iklim krizi ile mücadele edilebilmesi adına düşük karbonlu teknolojilere geçilmesi gibi yüksek maliyet gerektiren süreçlerin gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde de uygulamaya konulması adına bu ülkelere ekonomik destekte bulunmakla yükümlü tutmaktadır. Bu mali yardımın Paris Anlaşması uyarınca kurulan ve 2020 sonuna kadar 100 milyar dolara ulaşması öngörülen yeşil iklim fonundan karşılanması planlanmakta idi. Ancak söz konusu fon kapsamında şuana kadar 10 milyar Euro civarında bir fon toplanabilmiş olup bu rakamın Paris Anlaşması ile öngörülen hedeften oldukça uzak olunduğu aşikardır. İşte bu hedefin yerine getirilememiş olması ve gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelere yapılması beklenen yardımların toplanamamış olmasına dikkat çekilmiş ve bu hedefin bir an önce gerçekleştirilmesi adına taraflardan yükümlülüklerini yerine getirmeleri istenmiştir. Zira gelişmiş dünya, tarihsel olarak gelişmekte olan dünyadan çok daha fazla emisyondan sorumludur, ancak krizin ön saflarında yer alan ülkelerin çoğu, iklim değişikliğine çok az tarihsel katkı sağlamıştır. Bu bağlamda gönüllü olarak bu fona katkıda bulunan ülkelerin bu desteklerinin devam ettirmeleri teşvik edilirken henüz zorunlu yükümlülüğünü tam veya hiç yerine getirmemiş ülkelerin ise bu taahhütlerini yerine getirmesi beklenmektedir. Taslak beyanın 45. maddesi kapsamında; “Pek çok gelişmiş ülke tarafının, 2021-2025’te iklim finansmanı sağlamaları ve bu tarafların Paris Anlaşması’nın 9. maddesinin 5. paragrafı uyarınca bir sonraki iki yılda bir yapılacak bildirimler aracılığıyla bu taahhütlere daha fazla açıklık getirilmesi” ve 46. maddesinde; “Finansal mekanizmanın faaliyet gösteren bankalar ve diğer finans kurumlarını iklim eylemine yönelik yatırımları daha da büyütmek ve tüm kaynaklardan iklim finansmanının ölçeğinde ve etkinliğinde sürekli artış sağlanmaya davet eder.” şeklinde belirtildiği üzere, hem taraf devletlere hem de banka ve diğer finans kurumlarına iklim değişikliğine yönelik yatırımları desteklemeye ve arttırmaya teşvik etmektedir. Ancak söz konusu beyan maddesinde de taraf ülkelerin mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri adına bir zaman aralığı öngörülmemiştir. ABD iklim elçisi John Kerry ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından söz konusu fonun hedef tutara ulaşması adına 2022 tarihinin öngörülmesini umdukları açıklanmış ancak buna rağmen beyan maddesinde bir zaman aralığına yer verilmemiş olması tepkilere yol açmıştır. Bir diğer önemli husus ise beyan kapsamında ilk defa kayıp ve zararlara yer veriliyor olmasıdır. Taslak beyanın “Zararlar ve Kayıplar” başlığı altında yer alan maddeler kapsamında iklim değişikliğinin şimdiden ve giderek artan oranda kayıplara ve zararlara yol açacağı kabul edilmiş ve finans, teknoloji de dahil olmak üzere eylem ve desteği artırmanın aciliyeti yinelenmiştir. Bu bağlamda iklim krizinden büyük oranda etkilenen ülkelerin bu kayıp ve zararlarının giderilmesi adına kurulacak “kayıplar ve zararlar” finansmanı da ilk kez spesifik bir dille uluslararası platformlarda tartışılmış olacak.

3. Sonuç

Belirtildiği üzere henüz taslak şekilde yayınlanan ve sayısı 200’ü aşkın ülkenin müzakerecileri tarafından müzakere edilecek ve son hali şekillendirilecek taslak beyan metni, özellikle Paris Anlaşması kapsamında tercih edilen senaryo olarak belirtilen 1,5 derece sıcaklık azaltımının ana hedef olması gerektiği ve bu bağlamda tarafların hızlı ve somut adımları hayata geçirmesi gerektiğinin ifade edilmesi nedeni ile oldukça önemlidir. Bir diğer önemli husus yeşil finansmanın oldukça önem kazandığı ve yatırımcıların yatırım tercihlerini de temel şekilde etkilediği günümüzde, fosil ve kömür yakıtlara yönelik sübvansiyonların kademeli olarak azaltılması hedefinin öngörülmüş olması önemli bir adım olmuştur. Ancak bu azaltım hedefinin bazı ülkeler tarafından kabul edilmeyeceği şekilde öngörüler bulunmaktadır. Buna ek olarak banka ve finans kuruluşları tarafından da kömür santrali projelerinin finanse edilmeyeceğine dair taahhütlerde bulunulmuş olması da bu hususta oldukça olumlu bir gelişme olmuştur.