Avrupa Komisyonu’nun otomotiv üreticileri için emisyon azaltım hedeflerine uyum süresini uzatmaya yönelik son düzenleme değişikliği önerisi, Avrupa Birliği’nin temiz ulaşım politikaları çerçevesinde önemli bir gelişmeyi teşkil etmektedir. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından duyurulan bu değişiklik, belirlenen emisyon hedeflerinde herhangi bir değişiklik yapılmamakta olup, yıllık uyum yükümlülüğünü üç yıllık bir değerlendirme dönemine dönüştürerek üreticilere daha fazla esneklik sağlamayı amaçlamaktadır.

Avrupa Birliği (“AB”), sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevresel düzenlemeleri sıkılaştırmakta ve karbon emisyonlarının azaltılması yönünde çeşitli politika mekanizmalarını hayata geçirmektedir. Bu kapsamda, otomotiv sektörüne yönelik olarak 2023 yılında kabul edilen ve 2035 yılı itibarıyla yeni araçlardan kaynaklanan karbon emisyonlarını sıfıra indirmeyi amaçlayan düzenlemeler, sektör için önemli bir dönüşüm sürecini zorunlu kılmaktadır.

Ancak, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından yapılan son açıklamalar doğrultusunda, otomotiv üreticilerine belirlenen karbon emisyon hedeflerine uyum sağlama noktasında esneklik tanınacağı ifade edilmiştir. Bu karar, hukuki öngörülebilirlik, piyasa koşulları ve sürdürülebilirlik dengesi açısından çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Düzenlemenin Kapsamı ve Değişiklik Önerisi

Mevcut düzenleyici çerçeve, 2023 yılında kabul edilen AB Temiz Ulaşım Mevzuatı (Clean Mobility Regulations) kapsamında, AB’de tescil edilen yeni otomobillerin ve hafif ticari araçların 2035 yılı itibarıyla CO₂ emisyonlarını %100 oranında azaltmalarını zorunlu kılmaktadır. Bunun yanı sıra, ara dönem hedefleri doğrultusunda, otomobil üreticilerinin yıllık bazda belirlenen CO₂ sınırlarını aşmamaları gerekmekte olup, yıllık emisyon sınırlarını aşan her yeni araç için üreticilere ciddi mali yaptırımlar uygulanmaktadır.

Volkswagen’in 2025 yılı itibarıyla mevcut düzenlemeler çerçevesinde 1,5 milyar ABD dolarından fazla ceza ödemek zorunda kalabileceğine ilişkin açıklaması, sektör üzerindeki mali baskının boyutlarını göstermektedir.

Özellikle elektrikli araç yaygınlaşma hızının beklentilerin gerisinde kalması ve üreticilerin yüksek yatırım maliyetleri ile mücadele etmesi sebebiyle, sektör temsilcileri Avrupa Komisyonu’ndan daha esnek bir uyum mekanizması talep etmiştir.

Bu bağlamda, von der Leyen tarafından açıklanan düzenleme değişikliği önerisi, yıllık uyum yükümlülüğünü üç yıllık bir değerlendirme dönemine dönüştürerek üreticilere daha fazla zaman tanımayı amaçlamaktadır.

Bu değişiklik, otomotiv sektörüne daha geniş bir hareket alanı sağlarken, karbon emisyon hedeflerinde herhangi bir değişiklik öngörmemektedir. Böylece, düzenlemeye önceden uyum sağlayan şirketler için hukuki eşitlik korunurken, yatırım planlamalarına daha fazla esneklik kazandırılması hedeflenmektedir.

Hukuki ve Ekonomik Etkiler

Düzenlemede önerilen değişiklik, AB’nin çevre hukuku kapsamında belirlediği karbon emisyonu azaltım politikalarının uygulanabilirliğine dair önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır.

Öncelikle, Avrupa Birliği’nin “önleyici tedbir” ve “kirleten öder” ilkeleri doğrultusunda oluşturduğu çevre politikalarının bütünlüğünün korunması gerekmektedir.

AB’nin İklim Yasası ve Yeşil Mutabakat (Green Deal) kapsamında belirlenen uzun vadeli hedefler göz önünde bulundurulduğunda, emisyon azaltım taahhütlerinde bir esneklik algısı oluşmasının, düzenleyici çerçevenin güvenilirliğini zedeleme riski bulunmaktadır.

Bununla birlikte, düzenleme değişikliğinin sektörel rekabet koşulları açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Halihazırda belirlenen yıllık uyum yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla yüksek maliyetli yatırımlara yönelen otomobil üreticileri, bu yeni esneklikten sınırlı ölçüde faydalanabilirken, yatırımlarını erteleyen firmalar daha avantajlı bir konuma gelebilecektir. Bu durum, hukuki belirlilik ve rekabet eşitliği ilkeleri bakımından çeşitli tartışmalara yol açmaktadır.

Ayrıca, zaman çizelgesindeki değişikliklerin yanı sıra, von der Leyen’in açıklamalarında yer alan “teknoloji tarafsızlığı” vurgusu, mevzuatsal çerçevede e-yakıtlar gibi alternatif çözümlerin de elektrikli araçlarla birlikte değerlendirilebileceğine işaret etmektedir. AB’nin bugüne kadar elektrifikasyon sürecine yaptığı teşvikler ve düzenleyici çerçeve göz önüne alındığında, e-yakıtlar ve alternatif yakıt teknolojilerinin mevzuat kapsamına daha geniş ölçekte dahil edilmesi, otomotiv sektöründe rekabet dengelerini değiştirebilecek önemli bir gelişme olacaktır.

Bununla birlikte, batarya hücreleri ve bileşenlerine ilişkin AB menşeli içerik gerekliliklerinin getirilmesi önerisi, Komisyon’un Avrupa sanayi rekabetçiliğini koruma ve AB dışı tedarik zincirlerine olan bağımlılığı azaltma stratejisiyle de uyum göstermektedir.

Tepkiler ve Gelecek Beklentileri

Düzenleme değişikliği önerisi, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları tarafından farklı tepkilerle karşılanmıştır. Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği (European Automobile Manufacturers’​ Association- “ACEA“), bu değişikliği piyasa gerçekleriyle uyumlu ve sektördeki belirsizlikleri azaltan bir adım olarak değerlendirirken, Avrupa Tüketici Örgütü (The European Consumer Organisation- “BEUC“) gibi çevresel sürdürülebilirliği önceliklendiren gruplar, düzenlemenin elektrikli araçların yaygınlaşmasını geciktireceği ve ulaşılabilir fiyatlı modellerin piyasaya girişini erteleyeceği endişesini dile getirmiştir.

Önümüzdeki süreçte, Avrupa Komisyonu’nun önerisinin Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nde tartışılması beklenmektedir. Yasa koyucuların, çevresel hedeflerden ödün vermeden sanayi politikalarının uygulanabilirliğini sağlama noktasında dengeli bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, önerilen düzenleme değişikliğinin ekonomik uygulanabilirlik ile çevresel hedefler arasında bir denge kurması gerekmektedir. AB’nin iklim politikalarının etkinliğini koruyarak sanayi rekabetçiliğini sürdürebilmesi, teknolojik gelişmeler, piyasa koşulları ve uyum yükümlülükleri gibi faktörleri dikkate alan dengeli bir yaklaşım gerektirmektedir. Yasama sürecinin ilerlemesiyle birlikte, yeni uyumluluk yapısının hukuki bağlayıcılığı, sürdürülebilir ulaşım yatırımlarına yönelik teşviklere etkisi ve AB’nin 2050 yılı itibarıyla karbon nötrlüğü hedefine ulaşma konusundaki kararlılığı gibi hususlar ön plana çıkacaktır.