ABD’de çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) politikaları, özellikle kamu ve özel sektörde önemli bir konu haline gelmiştir. Ancak, Trump yönetimi tarafından çıkarılan 14151 ve 14173 sayılı Başkanlık Kararnameleri ile federal hükümetin DEI programlarına yönelik kısıtlamalar getirilmiş ve federal yüklenicilerden belirli beyanları içeren sertifikalar talep edilmiştir. Bu durum, hem federal yükleniciler hem de özel sektör şirketleri açısından önemli hukuki sonuçlar doğurmuştur.
Son yıllarda ABD’de Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık (Diversity, Equity, Inclusion – “DEI”) politikaları hem kamu hem de özel sektörde giderek daha fazla önem kazanmış ve kurumsal uygulamaların merkezinde yer almaya başlamıştır. DEI politikaları, iş dünyasında fırsat eşitliğini artırmayı, farklılıkları teşvik etmeyi ve kapsayıcı çalışma ortamları oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak, bu politikalar özellikle siyasi değişimlerin etkisiyle çeşitli düzenleyici ve hukuki zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.
Bu bağlamda, Trump yönetimi tarafından çıkarılan 14151 ve 14173 sayılı Başkanlık Kararnameleri, federal hükümetin DEI programlarını önemli ölçüde kısıtlamış ve federal yüklenicilere yönelik yeni zorunluluklar getirmiştir. Özellikle, bu düzenlemeler kapsamında federal yüklenicilerin, ayrımcılık yapmadıklarını ve belirli DEI uygulamalarını sürdürmediklerini beyan eden sertifikalar sunmaları gerekmektedir. Aksi takdirde, Yanıltıcı Beyanlar Yasası (False Claims Act – “FCA”) kapsamında ağır yaptırımlarla karşılaşma riski doğmaktadır.
Söz konusu düzenlemeler, federal yükleniciler başta olmak üzere özel sektörde faaliyet gösteren birçok şirket açısından ciddi hukuki ve uyum riskleri doğurmuştur. Bu kapsamda, ilgili Başkanlık Kararnameleri, bu düzenlemelere karşı açılan davalar ve mahkemelerin verdiği kararlar, ABD Eşit İstihdam Fırsatları Komisyonu (Equal Employment Opportunity Commission – “EEOC”) ve Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı teknik rehberler ile Federal İletişim Komisyonu (Federal Communications Commission – “FCC”) Başkanı’nın DEI politikalarına ilişkin açıklamaları iş dünyası ve hukuk çevreleri açısından dikkatle incelenmesi gereken konular haline gelmiştir. Özellikle, bu gelişmelerin DEI politikalarını uygulayan şirketler için taşıdığı hukuki sonuçlar ve risklerin değerlendirilmesi, gelecekte karşılaşılabilecek yaptırımlar açısından büyük önem arz etmektedir.
14151 ve 14173 Sayılı Başkanlık Kararnameleri
Trump yönetimi tarafından yayımlanan 14151 ve 14173 sayılı Başkanlık Kararnameleri, federal hükümetin DEI politikalarını radikal ve ayrımcı olarak tanımlayarak, federal yüklenicilere çeşitli yeni yükümlülükler getirmiştir. Bu kararnamelerin temel hedefleri şu şekilde özetlenebilir:
- 14151 Sayılı Kararname: (Ending Radical and Wasteful Government DEI Programs and Preferencing) Kamu fonlarıyla finanse edilen DEI programlarının kapsamını daraltmayı ve federal kurumların DEI politikalarına dayalı belirli uygulamalar yapmasını yasaklamayı amaçlamaktadır.
- 14173 Sayılı Kararname: (Ending Illegal Discrimination and Restoring Merit-Based Opportunity) Bu kararname ile federal yüklenicilerin, DEI politikalarının ayrımcılığa neden olmadığını sertifika yoluyla beyan etmeleri gerekmektedir. Ayrıca, bu sertifikaların FCA kapsamında hukuki sorumluluk doğuran beyanlar olduğu belirtilerek, yüklenicilerin yanlış beyanda bulunmaları halinde ciddi hukuki yaptırımlarla karşılaşabilecekleri vurgulanmaktadır.
Başkanlık Kararnamelerine Karşı Açılan Davalar ve Mahkeme Kararları
Maryland Federal Mahkemesi’nin İhtiyati Tedbir Kararı
21 Şubat 2025 tarihinde Maryland Federal Bölge Mahkemesi, 14151 ve 14173 sayılı Başkanlık Kararnameleri’nin belirli hükümlerine karşı ihtiyati tedbir kararı (Preliminary Injunction) vermiştir.
Mahkeme, davacıların anayasal gerekçelerle bu düzenlemelere karşı açtıkları davada başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğuna karar vererek federal hükümetin bu düzenlemeleri belirli yönleriyle uygulamasını geçici olarak durdurmuştur. Kararda özellikle aşağıdaki dört temel hukuki gerekçeye vurgu yapılmıştır:
- ‘’Fifth Amendment’’a Aykırılık – Belirsizlik İlkesi: Mahkeme, kararnamelerde kullanılan dilin hukuki olarak belirsiz ve federal yüklenicilerin uyum yükümlülüklerini kesin bir şekilde anlayabilmesini zorlaştırdığını değerlendirmiştir. Bu durum, Anayasa kapsamında koruma altına aldığı hukuki öngörülebilirlik ve adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir.
- ‘’First Amendment’’a Aykırılık –İfade Kısıtlaması: Mahkeme, bu düzenlemelerin belirli içerikleri hedef alarak ifade özgürlüğüne müdahale ettiğini ve anayasal olarak korunan görüşlerin ifade edilmesini sınırlandırdığını belirtmiştir.
- Görüş Temelli Kısıtlamalar – Anayasal Hakların İhlali: Kararnamelerin, federal yüklenicilerin belirli sosyal politika görüşlerini desteklemelerini veya bu görüşleri açıklamalarını engelleyecek hükümler içerdiği gerekçesiyle, anayasal koruma altındaki farklı bakış açılarını sınırlandırdığı değerlendirilmiştir.
- Usuli Güvencelerin İhlali –Adil Yargılanma Hakkının İhlali: Mahkeme, federal yüklenicilere getirilen sertifikasyon zorunluluklarının, belirli bir yasal çerçeve ve süreç olmaksızın uygulanmasının anayasal olarak korunan adil yargılanma hakkını zedelediğini ifade etmiştir.
Bu gerekçeler doğrultusunda mahkeme, federal yüklenicilerin, DEI politikalarına ilişkin belirli beyanları içeren sertifikalar sunma zorunluluğunu durdurmuş ve bu sertifikalara dayalı olarak yürütülebilecek hukuki işlemleri askıya almıştır. Mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararıyla birlikte federal hükümet, aşağıdaki uygulamaları geçici olarak durdurmak zorunda kalmıştır:
- Federal yüklenicilerin, DEI politikalarının federal ayrımcılık yasalarına aykırı olup olmadığını belirten sertifikalar sunma zorunluluğu ve bu sertifikaların FCA kapsamında “hukuki sorumluluk doğuran beyanlar” olarak kabul edilmesi (14173 sayılı Başkanlık Kararnamesi kapsamında),
- Federal hükümetin, Yanıltıcı Beyanlar Yasası veya diğer hukuk yolları kapsamında federal yüklenicilere karşı herhangi bir yaptırım veya denetim süreci başlatması,
- Federal hükümetin, mevcut sözleşmelerde veya yüklenici yükümlülüklerinde DEI karşıtı düzenlemeler nedeniyle değişiklik yapması (14151 sayılı Başkanlık Kararnamesi kapsamında).
Dördüncü Daire Temyiz Mahkemesi’nin Kararı ve Hukuki Etkileri
Ancak, ABD Dördüncü Daire Temyiz Mahkemesi, Maryland Federal Mahkemesi’nin verdiği ihtiyati tedbir kararını geçici olarak askıya almıştır. Bu, Başkanlık Kararnameleri’nin yürürlüğe girerek uygulanmaya devam edeceği anlamına gelmektedir.
Temyiz Mahkemesi, kararında federal hükümetin DEI politikalarını düzenleme yetkisine sahip olduğunu ve kararnamelerin uygulanmasının geçici olarak durdurulmasının yönetimin politikalarını yürütmesini engelleyebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle, mahkeme süreci devam ederken Başkanlık Kararnamelerinin uygulanmasına izin verilmiştir.
Bu gelişme, federal yükleniciler açısından önemli hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu bağlamda, federal yükleniciler hala sertifika sunmak ve kararnamelerde belirtilen yükümlülüklere uymak zorundadır. Ayrıca, federal hükümet, Yanıltıcı Beyanlar Yasası çerçevesinde denetim ve yaptırım süreçlerini devam ettirebilecektir.
Bundan sonraki süreçte, temyiz mahkemesi ve olası Yüksek Mahkeme kararları, DEI politikalarına ilişkin hukuki çerçevenin geleceğini belirlemede kritik rol oynayacaktır. Özellikle federal yüklenicilerin ve özel sektör şirketlerinin, değişen yasal düzenlemelere uyum sağlamak ve potansiyel hukuki riskleri yönetmek için dikkatli bir strateji belirlemeleri gerekmektedir.
EEOC ve Adalet Bakanlığı Rehberleri
19 Mart 2025 tarihinde EEOC ve Adalet Bakanlığı, iş yerlerinde uygulanan DEI politikalarının ayrımcılık boyutunu ele alan iki yeni rehber yayımlamıştır. Bu rehberler:
1.“DEI ile İlgili Ayrımcılığa Maruz Kalırsanız Ne Yapmalısınız?”
2.“DEI ile İlgili Ayrımcılık Hakkında Bilmeniz Gerekenler” (Soru-Cevap rehberi)
Bu rehberler, iş dünyasında hangi DEI uygulamalarının mevcut ayrımcılık yasalarına aykırı olabileceğini açıklamakta ve şirketlere rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. EEOC ve Adalet Bakanlığı, bu belgelerin Medeni Haklar Yasası’nın ayrımcılığı yasaklayan bölümü, mevcut EEOC politika rehberleri, teknik rehberler ve ABD Yüksek Mahkemesi içtihatlarına dayandığını belirtmiştir.
Yayımlanan rehberler, kapsamında EEOC, aşağıdaki uygulamaları potansiyel ayrımcılık olarak değerlendirmektedir:
- Irk, cinsiyet veya diğer korunan özelliklere dayalı işe alma, işten çıkarma, terfi veya ücretlendirme kararları,
- İşgücünü belirli oranlarda “dengelemek” amacıyla kota uygulanması veya çalışan seçiminin belirli gruplara öncelik tanıyacak şekilde yapılması,
- DEI eğitimlerinde çalışanların ırk, cinsiyet veya diğer korunan özelliklere göre belirli gruplara ayrılması,
- Çalışan gruplarına (Employee Resource Groups) sadece belirli demografik grupların alınması,
- İşe alım süreçlerinde belirli ırk veya cinsiyet gruplarının önceliklendirilmesi.
EEOC ayrıca, DEI eğitimlerinin iş yerinde “düşmanca çalışma ortamı” oluşturabileceği ve bu tür programlara katılmak zorunda bırakılan çalışanların ayrımcılık davası açabileceğini belirtmiştir.
Özellikle, “DEI ile İlgili Ayrımcılık Hakkında Bilmeniz Gerekenler” başlıklı rehber, belirli koşullar altında DEI eğitimlerinin ayrımcı içerik, uygulama veya bağlam nedeniyle çalışanlar için hak ihlali oluşturabileceğini vurgulamaktadır.
Ayrıca, EEOC rehberinde işverenlerin müşterilerin veya iş ortaklarının “çeşitlilik” taleplerini gerekçe göstererek bir çalışanı korunan özelliklerine dayanarak işe almasının veya işten çıkarmasının hukuka aykırı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Federal İletişim Komisyonu Başkanı’nın Açıklamaları
19 Mart 2025’te yayımlanan rehberlerin ardından, 21 Mart 2025’te Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı açıklamasında, DEI politikaları uygulayan şirketlerin birleşme ve devralma işlemlerinin FCC tarafından daha sıkı denetime tabi tutulabileceğini açıklamıştır.
Ayrıca, FCC’nin yalnızca kamu yararına hizmet eden birleşmeleri onaylayabileceğini hatırlatan Başkan, ayrımcı DEI politikalarını sürdüren şirketlerin bu koşulu karşılamasının zor olacağını ifade etmiştir. Bu çerçevede, FCC onayı almak isteyen şirketlerin ayrımcı uygulamalarını gözden geçirmeleri ve sona erdirmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Aksi takdirde, bu tür politikaları sürdüren şirketlerin birleşme süreçlerinin FCC tarafından onaylanmasının güç olacağını ifade etmiştir.
Bu durum, özellikle büyük şirketlerin DEI politikalarını daha dikkatli bir şekilde ele alması ve düzenleyici riskleri göz önünde bulundurması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Dikkate Alınması Gereken Hususlar
Federal yükleniciler ve alt yükleniciler, DEI politikalarının yürürlükteki federal ayrımcılık karşıtı yasalara aykırı olmadığını belirten sertifikalar imzalamak zorunda kalabilir. Bu durum, Yanıltıcı İddialar Yasası kapsamında hukuki sorumluluk doğurabilecek bir risk oluşturmaktadır.
Yakın zamanda yayımlanan rehberler, hükümetin hangi DEI uygulamalarını hukuka aykırı olarak değerlendirdiğini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak, mevcut yürütme emirleri ve ilgili rehberlerin yasal çerçeveyi değiştirmediği unutulmamalıdır. Üstelik, mahkemelerin hükümetin “yasadışı” DEI tanımını benimseyip benimsemeyeceği de henüz belirsizdir.
Bununla birlikte, FCA kapsamında bir iddianın davacıların yanlış beyanda bulunulduğunu (falsity), bilinçli olarak yanlış beyan verildiğini (scienter) ve bu beyanın hukuki açıdan önemli olduğunu (materiality) kanıtlanması gerekmektedir. Bu unsurların ispatlanması çeşitli zorluklar doğurabileceğinden, FCA sorumluluğunun kesinleşmesi kolay olmayacaktır. Ancak, hukuki ve politik çerçevenin değişmekte olduğu göz önüne alındığında, federal yüklenicilerin ve alt yüklenicilerin bu yeni dinamiklere uyum sağlamak için hazırlıklı olması gerekmektedir.
Bu kapsamda, yükleniciler aşağıdaki adımları göz önünde bulundurmalıdır:
- DEI politikalarının ve programlarının kapsamlı bir envanterini çıkararak bunların ayrımcılık karşıtı yasalara uygun olup olmadığını değerlendirmek,
- Devlet kurumlarından gelen sertifikasyon taleplerine nasıl yanıt verileceğine dair strateji oluşturmak, bu çerçevede kurumlardan ek açıklamalar talep etmek ve sertifikaların nasıl yorumlanması gerektiğini netleştirmek,
- Sözleşme yapan ajanslarla ve OFCCP (Office of Federal Contract Compliance Programs) ile ek rehberlik sağlanması amacıyla iletişime geçmek,
- Alt yüklenicilerden talep edilecek alt sertifikasyon süreçlerini planlamak ve ilgili yükümlülükleri belirlemek.
Federal yüklenici olmayan şirketler için doğrudan bir sertifikasyon yükümlülüğü bulunmamakla birlikte, DEI politikalarının kapsamlı bir envanterini çıkararak bunların olası riskleri açısından değerlendirilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Özellikle FCC Başkanı’nın açıklamaları göz önüne alındığında, birleşme ve devralma süreçlerini değerlendiren şirketlerin DEI politikalarını detaylı bir şekilde incelemeleri gerekmektedir.