Avrupa Komisyonu tarafından 20 Mayıs 2025 tarihinde yayımlanan ülke risk sınıflandırması listesi, AB Ormansızlaşma Düzenlemesi (EUDR) kapsamındaki ormansızlaşma risklerine ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasında rehberlik sağlamaktadır. Listede, ülkeler düşük, standart ve yüksek risk kategorilerine ayrılarak, risk derecesine göre işletmelerin yerine getirmesi gereken durum tespiti yükümlülüklerinin kapsamı belirlenmiştir.
Avrupa Birliği’nin (“AB”) ormansızlaşma ve orman tahribatı ile mücadele kapsamında yürürlüğe koyduğu AB Ormansızlaşma Düzenlemesi (European Union Deforestation Regulation- “EUDR“), çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine dayanan önemli bir düzenleyici adımdır. Bu kapsamda 20 Mayıs 2025 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Ülke Risk Sınıflandırması Listesi, EUDR kapsamındaki yükümlülüklerin pratik uygulanabilirliği açısından kilit bir öneme sahiptir. Bu liste, ülkeleri “düşük riskli”, “standart riskli” ve “yüksek riskli” olarak üç kategoriye ayırmaktadır.
Bilindiği üzere EUDR, AB pazarına sunulan belirli emtia ve ürünlerin ormansızlaşma veya orman tahribatına neden olmamış olması koşulunu getirmektedir. Bu düzenleme; sığır eti, palm yağı, kakao, kahve, kauçuk, soya ve ahşap gibi yedi temel ürün ile bu ürünleri içeren nihai ürünleri kapsamaktadır. Amaç, AB tüketimi kaynaklı ormansızlaşmayı önlemek ve biyolojik çeşitliliği korumaktır.
Avrupa Birliği pazarına arz edilmeden önce, söz konusu ürünlere ilişkin olarak şirketlerin üç temel yükümlülüğü yerine getirmesi gerekmektedir. İlk olarak, ürünün elde edildiği arazinin 31 Aralık 2020 tarihinden sonra ormansızlaştırılmadığını açık ve doğrulanabilir şekilde ispatlamaları, yani ürünün “ormansızlaşmadan ari” (deforestation-free) olduğunu belgelemeleri gerekmektedir.
İkinci olarak, ürünün üretiminin gerçekleştiği ülkenin yürürlükteki mevzuatına tam uyumlu şekilde gerçekleştirildiğini, yani üretim faaliyetlerinin yasal zeminde yürütüldüğünü (legality) göstermeleri zorunludur.
Son olarak, her bir ürün bazında özel olarak hazırlanmış ve gerekli analizleri içeren bir “Durum Tespiti Beyanı”nın (Due Diligence Statement) sunulması gerekmektedir. Bu beyan, ürünün izlenebilirliğini, risk değerlendirmesini ve gerektiğinde alınan risk azaltıcı önlemleri içermelidir.
Ülke Risk Sınıflandırmasının Hukuki Dayanağı ve Amacı
EUDR kapsamında, Avrupa Komisyonu’nun ülkeleri veya bölgeleri risk düzeylerine göre sınıflandırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülük, EUDR’nin 29. maddesi çerçevesinde düzenlenmiş olup, düzenlemenin temel amaçlarından biri, ormansızlaşma ile mücadelede risk esaslı bir yaklaşım benimseyerek, kaynak ülkeye göre durum tespiti yükümlülüklerinin derecelendirilmesini sağlamaktır. Bu kapsamda belirlenen risk düzeyleri, şirketlerin tedarik zincirlerine ilişkin uygulayacakları durum tespiti süreçlerinin kapsamını doğrudan etkilemektedir.
Düşük riskli olarak sınıflandırılan ülkelerden sağlanan ürünler için yalnızca bilgi toplama yükümlülüğü öngörülmektedir. Ancak standart ve yüksek riskli ülkeler söz konusu olduğunda, bilgi toplamanın ötesinde kapsamlı bir risk değerlendirmesi yapılması ve gerekli görüldüğü takdirde risk azaltıcı önlemlerin uygulanması zorunlu hale gelmektedir. Bu sistem, kaynak ülkenin risk düzeyi arttıkça, AB pazarına sunulan ürünlerin daha sıkı kontrollerden geçmesini ve daha yüksek düzeyde denetlenmesini hedeflemektedir.
Avrupa Komisyonu tarafından 20 Mayıs 2025 tarihinde yayımlanan resmi listeye göre; tüm AB üye devletleri ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler “düşük riskli” olarak sınıflandırılmıştır. Buna karşılık, Endonezya, Malezya, Kamboçya gibi Güneydoğu Asya ülkeleri ile Brezilya, Arjantin, Kolombiya, Peru ve Venezuela gibi Güney Amerika ülkeleri “standart riskli” kategorisinde yer almıştır. Sadece dört ülke — Rusya, Belarus, Myanmar ve Kuzey Kore — “yüksek riskli” olarak tanımlanmıştır. Bu ülkelerin yüksek risk kategorisine alınmasının temel gerekçesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi veya Avrupa Konseyi tarafından uygulanan uluslararası yaptırımlara tabi olmalarıdır.
Mevcut Listeye Yönelik Eleştiriler ve Gözlemler
Avrupa Komisyonu’nun yaptığı bu sınıflandırma, içerdiği çevresel kriterlerin yetersizliği nedeniyle kamuoyunda ve uzman çevrelerde eleştirilere konu olmuştur. Zira sınıflandırma esaslarının ağırlıklı olarak siyasi yaptırımlara ve diplomatik yaklaşımlara dayanması, ormansızlaşma riskinin gerçek boyutunun göz ardı edilmesine yol açmaktadır. EUDR’nin temel hedefi, ormansızlaşmayı azaltmak ve biyolojik çeşitliliği korumak olmasına rağmen, çevresel etkilerin dikkate alınmadığı bir sınıflandırma sisteminin bu amaca hizmet etmediği yönünde ciddi endişeler dile getirilmektedir.
Örneğin, Brezilya’da soya, sığır eti ve palm yağı üretimi amacıyla Amazon ormanlarının sistematik olarak tahrip edildiği bilinmektedir. Benzer şekilde, Endonezya’da palm yağı üretimi nedeniyle tropikal yağmur ormanları önemli ölçüde zarar görmüştür. Buna rağmen her iki ülke de yalnızca “standart risk” kategorisinde yer almaktadır.
Öte yandan, Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Romanya’da yasa dışı ağaç kesimlerinin yaygın olduğu ve orman yönetiminin ciddi yapısal sorunlarla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. İsveç ve Finlandiya’da ise yoğun endüstriyel ormancılık faaliyetlerinin yalnızca ekosistemlere zarar vermekle kalmadığı, aynı zamanda geleneksel yaşam biçimlerini sürdüren Sámi halkının yaşam alanlarını tehdit ettiği ifade edilmektedir.
Bu örneklerin, Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan ülke risk sınıflandırması ile çevresel göstergeler arasındaki uyumsuzluğa işaret ettiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, EUDR’nin etkili biçimde uygulanabilmesi ve ormansızlaşma ile mücadelede somut sonuçlar elde edilebilmesi için, sınıflandırma kriterlerinin yalnızca siyasi yaptırımlara değil, aynı zamanda somut çevresel göstergelere ve ormansızlaşma verilerine dayandırılması gerektiği yönünde güçlü bir görüş birliği oluşmuştur.
İşletmeler Açısından Ülke Sınıflandırmasının Rolü ve Sorumluluklar
Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan ülke risk sınıflandırması, işletmeler açısından önemli bir rehber işlevi görmektedir. Ancak bu sınıflandırma, tek başına ormansızlaşma riskini yeterli düzeyde değerlendirmek için yeterli değildir. Gerçek anlamda etkili bir ormansızlaşmayla mücadele süreci, yalnızca ülke bazlı risk kategorilerine dayalı değil, aynı zamanda ürünün tedarik edildiği bölgeye özgü riskleri esas alan bütüncül bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda işletmelerin, yalnızca mevzuata uyum sağlamakla kalmayıp, sürdürülebilirlik ilkelerini somut şekilde uygulayacak şekilde kendi iç kontrol ve durum tespiti sistemlerini oluşturmaları büyük önem taşımaktadır.
Bu bağlamda işletmelerin, tedarik zincirlerinde EUDR’ye tam uyum sağlayabilmeleri ve potansiyel yaptırımlardan kaçınabilmeleri için aşağıdaki uygulamalara öncelik vermeleri önerilmektedir:
- Ürünlerin üretildiği alanlara ilişkin tam ve kesintisiz bir izlenebilirlik sistemi kurmaları gerekmektedir. Bu sistem, ürünün kaynağından nihai tüketiciye ulaşana dek tüm aşamaların şeffaf biçimde belgelenmesini sağlamalıdır
- Yürütülen risk değerlendirme süreçlerinin yalnızca belge incelemeleriyle sınırlı kalmaması; sahadan elde edilen doğrudan veriler, uydu görüntüleri ve yerel sivil toplum kuruluşlarının yayımladığı çevresel risk raporları ile desteklenmesi gerekmektedir.
- Ülke risk sınıflandırması yalnızca başlangıç noktası olarak görülmelidir. Ürünün üretildiği spesifik coğrafi bölgeye özgü ormansızlaşma riski ayrıca ele alınmalı ve değerlendirme bu mikro düzeyde yapılmalıdır.
- Etkin, şeffaf ve aktif bir “durum tespiti” (due diligence) prosedürü oluşturulmalı; bu prosedür yalnızca tedarikçilere değil, nihai ürünlerin tüm üretim ve tedarik aşamalarına da uygulanmalıdır.
Sonuç olarak EUDR, Avrupa Birliği’nin ormansızlaşma ile mücadelede geliştirdiği önemli bir düzenleyici çerçeve niteliğinde olup düzenlemenin etkili ve anlamlı sonuçlar doğurabilmesi, sadece yasal düzenlemenin varlığına değil, bu düzenlemenin sahadaki uygulanış biçimine de doğrudan bağlıdır. Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Ülke Risk Sınıflandırması Listesi, işletmelere belirli idari kolaylıklar sağlasa da, çevresel gerçekliklerle ve ormansızlaşma riskinin dağılımıyla tam anlamıyla örtüşmemektedir.
Bu nedenle, işletmelerin yalnızca ilgili risk listesine dayanarak hareket etmeleri, çevresel, hukuki ve ticari açıdan ciddi riskler doğurabilir. Gerçek bir sürdürülebilirlik yaklaşımı, yerel koşulları dikkate alan, bilimsel verilerle desteklenen, esnek ve sürekli güncellenen bir durum tespiti süreciyle mümkündür. Söz konusu süreçlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi, EUDR’nin hedeflediği ormansızlaşmanın önlenmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması amaçlarına ulaşılmasında belirleyici olacaktır.