Avrupa Birliği’nin iklim ve çevre hedefleri doğrultusunda oluşturulan 2021/2139 sayılı AB Taksonomi Yönetmeliği, sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin tanımlanması ve bu faaliyetlerin “yeşil” olarak sınıflandırılabilmesi için teknik tarama kriterlerinin (technical screening criteria) belirlenmesini hedeflemektedir. Bu yönetmelik, özellikle çevresel hedeflere ulaşma yolunda faaliyetlerin çevreye zarar vermemesini güvence altına almak amacıyla “Önemli Zarar Vermeme” (Do No Significant Harm – DNSH) ilkesini temel almaktadır.

Tedarik zincirinin sürdürülebilirlik standartlarına uyumunun sağlanması, günümüzde şirketlerin yalnızca kendi operasyonel faaliyetlerinden değil, aynı zamanda tedarikçileri ve alt yüklenicileri aracılığıyla yürütülen tüm üretim, taşıma, depolama ve ürün bileşenleri süreçlerinden de sorumlu tutulmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği Taksonomi Yönetmeliği kapsamında tanımlanan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin desteklenmesi amacıyla, şirketlerin tedarik zinciri boyunca çevresel ve kimyasal mevzuatlara tam uyumu sağlaması beklenmektedir.

Bu çerçevede, tedarikçilerden alınan “uyum taahhütleri”; ilgili ürün veya hammaddelerin AB düzenlemelerinde belirtilen teknik tarama kriterlerine uygunluğunu ve “önemli zarar vermeme” ilkesine riayet edildiğini belgelemeye yönelik beyanlardır. Söz konusu taahhütler, temelini ise, kimyasalların kullanımı ve çevreye etkileri açısından aşağıdaki beş temel düzenleme oluşturur:

  1. REACH Tüzüğü (1907/2006/EC)

REACH (Registration, Evaluation, Authorisation and Restriction of Chemicals), Avrupa Birliği’nin kimyasal maddelerin üretimi, pazara arzı ve kullanımına ilişkin en kapsamlı düzenlemelerinden biridir. Temel amacı, insan sağlığı ile çevrenin yüksek düzeyde korunmasını sağlamak ve aynı zamanda AB iç pazarında kimyasalların serbest dolaşımını güvence altına almaktır.

Tedarikçi firmalar, REACH kapsamında yer alan tehlikeli maddelerin yönetiminden doğrudan sorumludur. Özellikle Ek XVII’de yer alan maddelere yönelik kısıtlamalar ile Ek XIV’te listelenen maddeler için öngörülen izin yükümlülükleri doğrultusunda, tedarik edilen ürünlerde kullanılan maddelerin detaylı şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yüksek önem arz eden maddeler (Substances of Very High Concern – “SVHC”) listesindeki kimyasalların tespit edilmesi halinde, şeffaflık ve bildirim yükümlülükleri devreye girmekte olup bu konuda açık ve belgelenebilir bir iletişim mekanizması kurulmalıdır.

  1. POPs Yönetmeliği (2019/1021/EU)

Kalıcı Organik Kirleticiler (Persistent Organic Pollutants – “POPs”), çevrede uzun süre kalabilen, biyobirikim özelliği gösteren ve insan sağlığı ile ekosistem üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratan kimyasal maddelerdir. 2019/1021/EU sayılı POPs Yönetmeliği, bu maddelerin üretimini, pazara arzını ve kullanımını ciddi şekilde sınırlandırmakta veya tamamen yasaklamaktadır.

Bu kapsamda, tedarikçi firmaların söz konusu maddelerin ürünlerinde kasıtlı olarak kullanılmadığını ve yalnızca teknik olarak kaçınılmaz olan iz seviyelerinde bulunabileceğini yazılı olarak taahhüt etmeleri beklenmektedir. Bu taahhüt, ürünlerin çevresel etkilerinin azaltılması ve Avrupa Birliği’nin döngüsel ekonomi hedeflerine katkı sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

  1. Cıva Tüzüğü (2017/852/EU)

Cıva ve cıva bileşikleri, son derece toksik özellikleri nedeniyle çevresel ve halk sağlığı açısından ciddi riskler taşımaktadır. 2017/852/EU sayılı Cıva Tüzüğü, bu maddelerin ihracatı, ithalatı, kullanımı ve bertarafına ilişkin kapsamlı düzenlemeler getirmektedir.

Tedarikçilerin, cıva içeren ürünlerin tedarik zincirinde yer almadığını, bu tür maddelerin üretim süreçlerinde kullanılmadığını ve piyasaya arz edilmediğini beyan etmeleri gerekmektedir. Özellikle elektrikli ve elektronik ekipmanlar gibi potansiyel cıva riski barındıran alanlarda faaliyet gösteren firmalar açısından bu tür beyanlar büyük önem taşımaktadır.

  1. RoHS Direktifi (2011/65/EU)

RoHS (Restriction of Hazardous Substances – Tehlikeli Maddelerin Kısıtlanması Direktifi), elektrikli ve elektronik ekipmanlarda belirli tehlikeli maddelerin kullanımının sınırlandırılmasını hedefleyen bir AB direktifidir. Direktifin Ek II listesinde yer alan kurşun, cıva, kadmiyum, altı değerlikli krom, PBB ve PBDE gibi maddelerin belirli ağırlık oranlarını aşacak şekilde kullanımına kısıtlama getirilmiştir.

Tedarikçi firmaların, bu kapsamda tedarik ettikleri bileşen ve ekipmanlarda ilgili maddelerin ya tamamen bulunmadığını ya da yalnızca mevzuatla belirlenen sınırlar dâhilinde yer aldığını belgelendirmeleri gerekmektedir.

Ayrıca, RoHS uygunluk beyanları ve teknik dosyaların hazırlanması, ürünlerin AB pazarına girişinde yasal zorunluluk teşkil etmektedir.

  1. Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Tüzük (1005/2009/EC)

Söz konusu Tüzük, ozon tabakasına zarar veren maddelerin kullanımını, ithalatını ve ihracatını ciddi şekilde sınırlandırmakta; bazı durumlarda tamamen yasaklamaktadır. HCFC’ler, CFC’ler ve diğer florlu gazlar gibi ozon tabakasını incelten kimyasallar bu düzenleme kapsamında açıkça tanımlanmıştır.

Tedarikçi firmaların, ürünlerinde veya üretim süreçlerinde bu tür maddeleri kullanmadıklarını ve söz konusu kimyasalların kasıtlı olarak ürünlerde bulunmadığını taahhüt etmeleri beklenmektedir. Bu taahhüt, özellikle soğutma sistemleri, izolasyon malzemeleri ve yangın söndürme ekipmanları gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketler açısından özel önem arz etmektedir.

Tedarikçi firmalardan alınan uyum taahhütleri, yalnızca taraflar arasında tesis edilen ticari güven ilişkisini güçlendiren unsurlar olarak değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuat kapsamında doğrudan hukuki bağlayıcılığı bulunan beyanlar olarak değerlendirilmelidir. Özellikle Avrupa Birliği Taksonomi Yönetmeliği çerçevesinde belirlenen teknik tarama kriterlerine uyum, şirketlerin çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine bağlılıklarını ortaya koymaları açısından olduğu kadar, yasal risklerin bertaraf edilmesi ve finansal piyasalarda güvenilirliklerinin korunması bakımından da hayati önem taşımaktadır.

Bu bağlamda, tedarikçilerin sunduğu beyanların doğruluğunun sağlanması, içeriklerinin şeffaf ve eksiksiz şekilde sunulması ve bu bilgilerin izlenebilirliğinin temin edilmesi büyük önem arz etmektedir. Firmaların, tedarik zincirlerinde yer alan ürün ve bileşenlerin içeriklerini Avrupa Birliği mevzuatının en güncel haliyle düzenli olarak gözden geçirmeleri, yalnızca mevzuata uyum açısından değil, aynı zamanda sürdürülebilir yatırım sınıflandırmasına dâhil edilebilme yetkinliklerinin devamlılığı bakımından da kritik bir zorunluluktur.

Aksi halde, AB Taksonomisi kapsamında sürdürülebilir faaliyet olarak sınıflandırılamamak, yatırımcı nezdinde itibar kaybına uğramak, finansmana erişimde güçlük yaşamak ve nihayetinde idari yaptırımlar veya hukuki sorumluluklarla karşı karşıya kalmak gibi ciddi sonuçlar doğabilecektir. Bu nedenle, tedarikçilerle yapılan iş birliklerinde beyanların yalnızca biçimsel değil, içerik ve kapsam bakımından da denetlenebilir nitelikte olmasına azami özen gösterilmelidir.