Çevre ve İklim Derneği’nin (REC) hazırladığı “Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli” raporu 20 Mart 2024 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen etkinlik ile kamuoyuyla paylaşıldı.
Çevre ve İklim Derneği’nin (REC) hazırladığı “Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Potansiyeli” raporu (“Rapor”) 20 Mart 2024 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen etkinlik ile kamuoyuyla paylaşıldı.
Rapor, Türkiye’nin Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama (“KYKD”) potansiyeli hakkındaki bulguları ve Türkiye’de KYKD teknolojisinin uygulama ve geliştirilmesine yönelik engeller ile önerileri içermektedir. Söz konusu Rapor’da ayrıca KYKD teknolojisinin Dünya çapındaki durumuna ve ülke örneklerine de yer verilmiştir.
Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama, büyük fabrikalar ve enerji santralleri tarafından üretilen karbondioksitin atmosfere ulaşmasını ve küresel ısınmaya katkı sağlamasını engelleyebilen farklı teknolojiler zincirini ifade etmektedir. Bu sebeple KYKD, endüstride net sıfır CO2 emisyonu elde edebilmek ve enerji dönüşümüne katkıda bulunabilmek için önemli ve gerekli bir adımdır. Nitekim Avrupa Birliği (“AB”) tarafından da önemli bir iklim ve enerji politikası aracı olarak kabul edilmektedir. Bu doğrultuda AB, CO2’nin büyük bir sızıntıya yol açmayacak ve bu şekilde halk sağlığına veya çevreye zarar verme riski olmayacak bir şekilde güvenli jeolojik depolamasını sağlamak için 2009’da Karbon Yakalama ve Depolama Direktifini kabul etmiştir.
Zira Paris Anlaşması Birinci Küresel Stok Sayımı, KYKD’nin araştırma ve uygulamalarının yaygınlaştırılması için çağrı yapmaktadır. KYKD teknolojilerine önergelerinde yer verilen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (The Intergovernmental Panel on Climate Change- IPCC) 1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu (The Special Report on 1,5ºC Global Warming) ve Avrupa Komisyonu’nun Yeşil Anlaşması (The Green Deal) ile 2050 yılına kadar sera gazı emisyonunda net sıfıra ulaşmak hedeflenmektedir.
Söz konusu Rapor, uluslararası düzeyde 2050 yılında net sıfır salıma ulaşmak için kullanılacak araçlardan biri olarak görülen KYKD teknolojilerini, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda kapsamlı bir şekilde değerlendirerek önerilerde bulunmuştur.
Bilindiği üzere Türkiye 2021’de Paris Anlaşmasını onaylamış; anlaşma kapsamında 2030 yılı için 1.213 milyon ton CO2 e olarak öngördüğü salımlarını artıştan %41’lik azaltımla 695 milyon ton CO2 e seviyesinde tutmayı taahhüt etmiştir. Sera gazı salımlarının 2038’de pik yapmasını öngörmüş; uzun dönemde net-sıfır salım hedef yılı olarak 2053’ü belirlemiştir. Rapor’a göre, Türkiye, 2021 yılında KYKD’ye konu olabilecek 254 Mt CO2 eşdeğeri sera gazı salımı yapmıştır. Ancak Türkiye’de halihazırda karbon yakalama gerçekleştirilmediği için bilinen karbon depolama kapasitesi de bu miktar için yetersiz kalmaktadır.
Bununla birlikte Rapor’da KYKD teknolojilerinin sera gazı salımlarının düşürülmesi amacıyla kullanılmasında önceliğin sınırlı teknik alternatiflerin olduğu imalat sanayine verilmesi önerilmiştir. Bu kapsamda, Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşma çabalarında elektrik üretimi ve imalat sanayi sektörlerinin karbonsuzlaştırılmasının öneminden bahsedilerek KYKD teknolojilerinin, Türkiye’nin salım azaltım hedeflerine ulaşmasını geciktirecek kararların gerekçesi olarak kullanılmaması gerektiğine vurgu yapılmıştır.
Türkiye’de halihazırda KYKD uygulamasının bulunmadığına değinilen Rapor’da, karbonun jeolojik olarak depolanabileceği sahaların çalışılması gerektiği belirtilmiştir. Bu kapsamda yapılan detaylı çalışma sonucu potansiyel depolama alanlarının petrol ve doğal gaz sahaları ile sınırlı olduğu ve bu sahaların toplam kapasitesinin 108 milyon ton karbondioksit olarak hesaplandığı belirtilmiştir.
Buna ek olarak, Türkiye’nin akifer alanlarında çok daha yüksek bir jeolojik depolama kapasitesi olduğu vurgulanırken, bu alanlardaki potansiyel kapasitenin henüz hesaplanmadığı da ifade edilmiştir. Buna ek olarak, akifer alanlardaki jeolojik depolama kapasitesi ve risklerinin ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir.
Türkiye’de karbonun depolanması için kullanılabilecek petrol sahalarının Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaştığı; uygun akifer sahalarının ise Karadeniz’de olduğu düşünülmektedir. Salım kaynağı tesisler ise özellikle Marmara ve Ege bölgesinde kurulu olup salım kaynakları ile depolama sahalarının farklı bölgelerde yoğunlaşması, yakalanan CO2 ’nin salım kaynağından depolama sahasına taşınmasının maliyetini arttırıcı bir unsurdur.
KYKD teknolojilerinin dünyadaki örneklerini ve karşılaşılan engelleri de içeren Rapor, benzer teknolojilerin Türkiye’de uygulanması ve geliştirilmesine yönelik önerileri sunarken önündeki engelleri de irdelemiştir.
Keza Rapor’da da belirtildiği üzere Dünya’da KYKD teknolojilerinin yaygınlaşmasının önünde önemli engeller bulunmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency- IEA), KYKD uygulamalarına ilişkin zorlukları; yakalama teknolojisinin, salımların azaltılmasının zor olduğu çimento ve demir-çelik fabrikaları için halen yeteri kadar gelişmemesi, uygun depolama sahalarının bulunmaması ve depolama sahalarıyla CO2 salım kaynaklarının coğrafi olarak çakışmaması sonucu maliyetleri ve riskleri artırması şeklinde ortaya koymuştur. Belirtilmelidir ki, bu zorluklar nedeniyle KYKD projeleri, duyurulmalarından sonra uygulamaya ortalama altı yıl sonra geçebiliyorken, birçok KYKD projesi ise iptal edilmektedir.
IEA’nın senaryolarına göre, Paris Anlaşması’nda öngörülen 2°C hedefine ulaşmak için 2040 yılına kadar toplamda 2.500’den fazla KYKD tesisi işler durumda olmalıdır. Ancak Rapor’un bulgularına göre mevcuttaki kurulum, ihtiyaç olarak belirtilen kapasiteden çok uzaktır.
REC Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Ünal Sayman, rapora ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye’de yakalanan karbondioksitin depolama alanlarına taşınması için bir altyapı kurulması gerektiğini ifade etmiştir. Sayman, “Marmara Bölgesi’nde veya İzmir’de yakaladığınız karbondioksiti tankerler veya boru hattıyla şu andaki mevcut depolama sahamız için Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne taşımanız gerekiyor. Bu açıdan nasıl şu anda biz petrolü bir dağıtım şebekesiyle farklı alanlara dağıtıyorsak, yakaladığımız karbondioksiti depolayabilmek için de bir ağ kurmamız gerekiyor.” ifadelerini kullanmıştır.
Yine Rapor’da Türkiye’de KYKD’ya ilişkin mevzuat bulunmaması sebebi ile oluşan hukuki boşlukların hızlı bir şekilde kapatılması gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte Türkiye’de KYKD konusunda insan kaynağının sınırlı olduğunun ve kurumsal altyapının henüz tamamlanmadığının altı çizilmiştir. Bu hususta kalıcı depolama kapasitesinin etkin bir şekilde belirlenmesi ve yönetilmesi için TPAO, BOTAŞ ve MTA gibi kurumların görev tanımları, CO2 ’nin taşınması, jeolojik depolanmasını, kapatılmasını ve izlenmesini içerecek şekilde yenilenmesi gerektiği, yakalamaya ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın özellikle denetim için kurumsal kapasite oluşturulması gerektiği ifade edilmiştir. Nitekim, depolama tesislerinin düzgün çalışması, kapanma ve kapanma sonrası sürecin izlenmesi ve sonuçlandırılmasına ilişkin finansal mekanizmalar önem arz etmektedir.
Söz konusu Rapor’da Türkiye’nin, KYKD teknolojilerinin kullanımında, düşük maliyetli ve iklim dostu alternatifleri bulunan fosil yakıttan elektrik üretimini ayakta tutmak yerine, salım azaltımının zor olduğu imalat sanayi sektörlerin salımlarının yönetilmesine öncelik vermesi tavsiye edilmiş olup Türkiye’nin bilinen ve daha hızlı devreye alınabilecek sınırlı jeolojik depolama kapasitesinin, imalat sanayine yönlendirmesinin yerinde olacağı savunulmuştur.
Sonuç olarak, Rapor’daki değerlendirme uyarınca gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de, başta finansal engeller ve diğer zorluklar, petrol kurtarımı amacıyla yapılan CO2 enjeksiyonu dışında mevcut uygulaması bulunmayan KYKD’nin yakın gelecekte geniş çapta uygulanmasını zorlaştıracaktır. Mali kaygıların yanı sıra Türkiye’de depolama kapasitesi hakkındaki bilgilerin kısıtlılığına rağmen mevcut araştırmalar, Türkiye’nin CO2 ’nin kalıcı jeolojik depolaması için yeterli kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir.
Ancak yine de Rapor’da incelenen tüm veriler dikkate alındığında kısa ve orta vadede KYKD teknolojilerinin Türkiye için hayata geçirilebilir bir teknoloji olmadığı değerlendirilmekle birlikte uzun vadede Türkiye’nin 2053 hedeflerine ulaşmak için KYKD teknolojilerini kullanmayı tercih edebileceği belirtilmiştir. Türkiye’nin henüz emekleme aşamasında olan KYKD’nin ülkede uygulanması için şimdiden bu uygulamaların yakalama, taşıma, kullanma ve depolamadan oluşan dört ayağının tamamını çalışması, bunlara ilişkin stratejilerini ortaya koyması, yasal bir zemin oluşturması ve idari çerçevesini belirlemesi gerekmektedir.