Amerika Birleşik Devletleri’nde (“ABD”) son dönemde çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) temelli uygulamalar, başta Cumhuriyetçi eyalet yönetimleri olmak üzere çeşitli aktörler tarafından sistematik biçimde yargı ve yürütme düzeyinde yeniden ele alınmaktadır. Varlık yönetim şirketlerinin iklim odaklı yatırım kararları, gönüllü iklim açıklama standartlarını oluşturan kuruluşların faaliyetleri ve sera gazı emisyonlarının düzenleyici temelleri gibi farklı alanlara yönelen bu girişimler, ESG alanında faaliyet gösteren özel sektör aktörlerinin regülasyonla ilişkisini yeniden tanımlamaya yöneliktir.

Aşağıda, Temmuz ve Ağustos 2025 döneminde ABD’de yaşanan üç önemli gelişme, düzenleyici ve hukuki etkileri itibarıyla ele alınmıştır.

  1. BlackRock, Vanguard ve State Street Hakkında Rekabet Davası

Teksas Eyalet Başsavcılığı’nın öncülüğünde 11 eyalet tarafından 2024 yılı sonunda açılan davada, üç büyük varlık yönetim şirketinin – BlackRock, Vanguard ve State Street – iklim hedeflerine uyum sağlama gerekçesiyle kömür üreticilerine yönelik ortak baskı uyguladıkları ve bu yolla enerji piyasasındaki rekabet dinamiklerini etkiledikleri iddia edilmiştir.

Dava kapsamında şirketlerin Net Zero Asset Managers ve Climate Action 100+ gibi kolektif iklim inisiyatiflerine katılımı, bu kuruluşların portföy şirketleri üzerindeki etki mekanizmalarının koordineli şekilde kullanıldığı iddiasıyla incelenmektedir.

Davacılar, söz konusu şirketlerin halka açık kömür şirketlerinde önemli oranda hisse sahibi olduklarını ve bu hisseler aracılığıyla, kömür arzını azaltmaya yönelik stratejik yönlendirmelerde bulunduklarını savunmaktadır.

ABD Teksas Doğu Bölgesi Federal Mahkemesi Yargıcı Jeremy Kernodle, davalı şirketlerin davanın reddine ilişkin taleplerini büyük ölçüde uygun bulmayarak dosyanın esasına girilmesine karar vermiştir. Kararda, şirketlerin ‘pasif yatırımcı’ oldukları yönündeki savunmalarının davanın bu aşamasında yeterli kabul edilemeyeceği ifade edilmiş; ESG inisiyatiflerine katılımları ve bu kapsamda yapılan açıklamalar doğrultusunda, piyasa üzerindeki etkilerinin eşgüdümlü bir faaliyet kapsamında değerlendirilmesini gerektirecek nitelikte emarelerin bulunduğu belirtilmiştir.

Mahkeme, taraflar arasında doğrudan bir anlaşmaya ilişkin açık bir delil sunulmadığını belirtmekle birlikte, davacılar tarafından ileri sürülen çok sayıda somut örneğin, rekabetin ihlal edildiği yönündeki iddiaları destekleyebilecek nitelikte olduğu kanaatine varmıştır. Bu çerçevede, Clayton Antitröst Yasası uyarınca, belirli hisse edinimlerinin piyasa rekabetini önemli ölçüde zayıflatması durumunda ihlal teşkil edebileceği yönündeki düzenleme dikkate alınarak, davanın esasına girilerek incelenmesine karar verilmiştir.

Davalı şirketler kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, dava konusu iddiaların gerçek dışı ve temelsiz olduğunu, iklim girişimlerinden büyük ölçüde ayrıldıklarını veya katılımlarını sonlandırdıklarını, ayrıca yatırımcılar ve piyasa istikrarı açısından bu tür davaların ciddi risk teşkil ettiğini belirtmiştir.

  1. Florida Eyalet Başsavcılığı Tarafından CDP ve SBTi Hakkında Soruşturma Başlatıldı

Florida Eyalet Başsavcısı James Uthmeier, CDP (Carbon Disclosure Project) ve SBTi (Science Based Targets initiative) hakkında, olası rekabet hukuku ihlalleri ile eyalet düzeyindeki tüketicinin korunması mevzuatına aykırılık iddiaları çerçevesinde resmî bir soruşturma başlatıldığını kamuoyuna açıklamıştır. Soruşturma kapsamında, her iki kuruluştan bilgi ve belge temini amacıyla celp gönderilmiştir.

Soruşturma kapsamında, şirketlerin bu kuruluşlar aracılığıyla çevresel performans verilerini açıklamaya zorlandıkları; iklim hedeflerinin doğrulanmasına ilişkin hizmetlerin ücretli bir yapıya sahip olması nedeniyle, şeffaflık ilkesinin ticari kazanç amacıyla kullanıldığı; bu sistemlerin ise şirketler üzerinde tek taraflı baskı mekanizmalarına dönüştüğü yönünde iddialar ileri sürülmektedir.

Başsavcılığa göre, SBTi tarafından şirketlere ücret karşılığında iklim hedefi doğrulama hizmeti sunulmakta; akabinde bu şirketlerin CDP platformu üzerinden çevresel veri açıklamaya yönlendirilmeleri sonucunda, ticari çıkar temelinde işleyen bütünleşik bir yapı oluşmaktadır. Bu yapının, çevresel hedeflerin tarafsız biçimde değerlendirilmesi amacını aşarak, ekonomik faydaya dayalı bir etkileşim modeline dönüştüğü öne sürülmektedir. Ayrıca, CDP’nin açıklama yapmayı reddeden şirketleri dolaylı yoldan caydırıcı uygulamalara tabi tuttuğu; bu uygulamaların da piyasa davranışlarını etkileyerek rekabet hukuku açısından ihlale yol açabilecek sonuçlar doğurduğu ifade edilmektedir.

Soruşturma, son dönemde Cumhuriyetçi eyalet yönetimleri tarafından sürdürülen ESG karşıtı yasal ve idari girişimlerin devamı niteliğinde değerlendirilmektedir. Florida, Vali Ron DeSantis liderliğinde, ESG odaklı düzenlemelere karşı yürürlüğe koyduğu kapsamlı yasal değişiklikler ve çok eyaletli koordinasyon girişimleriyle bu sürecin baş aktörlerinden biri konumundadır. CDP, kamuoyuna yaptığı ilk açıklamada, Florida Eyalet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmadan haberdar olduğunu, ancak bu aşamada herhangi bir değerlendirme yapmayacağını bildirmiştir.

  1. EPA, Sera Gazı Emisyonlarının Düzenleyici Temelini Geri Çekmeye Yönelik Taslak Yayımladı

ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), 2009 yılında kabul edilen ve sera gazlarının insan sağlığı ve refahı için tehlike oluşturduğunu tespit eden “Endangerment Finding” kararının yürürlükten kaldırılmasına yönelik bir düzenleme taslağını kamuoyuna sunmuştur.

Söz konusu karar, Obama yönetimi döneminde kabul edilmiş olup, EPA’nın motorlu taşıtlar, enerji üretimi, petrol ve doğalgaz gibi sektörlerde sera gazı emisyonlarını sınırlayan düzenlemeler yapabilmesinin yasal dayanağını oluşturmuştur. EPA tarafından yapılan açıklamada, 2009 tarihli kararın dayandığı bilimsel varsayımların güncel veriler ışığında yeterli güvenilirlikte olmadığı; ayrıca küresel ısınmaya ilişkin öngörülerin önceki değerlendirmelerde orantısız şekilde olumsuz senaryolara dayandırıldığı belirtilmiştir.

Tasarının kabul edilmesi halinde EPA’nın mevcut düzenleme yetkisi ortadan kalkacak; taşıtlara ilişkin tüm sera gazı emisyon standartları ile karbon yoğun sektörlerde uygulanan mevcut düzenlemeler geçersiz hale gelecektir.

EPA, bu adımın otomotiv sektörü ve tüketiciler açısından son 16 yıldır süregelen düzenleyici belirsizliği ortadan kaldıracağını ifade etmiş; önceki yönetimlerin hukuki ve bilimsel temelleri yeterince sağlam olmayan kararlarla enerji maliyetlerini artırdığını savunmuştur.

Çevre savunucusu kuruluşlar ise söz konusu taslağı sert şekilde eleştirmiştir. Clean Air Task Force, düzenlemenin halk sağlığı açısından ciddi riskler doğuracağını belirtmiş, Greenpeace ise tasarının fosil yakıt sektörüne verilmiş doğrudan bir ayrıcalık olduğunu vurgulamıştır. Natural Resources Defense Council (NRDC) ise bu düzenlemenin hukuki yollardan iptali için dava açmaya hazırlandıklarını açıklamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde son dönemde yaşanan gelişmeler, ESG temelli uygulamalara yönelik siyasi ve hukuki yaklaşımın önemli ölçüde yeniden şekillendiğini göstermektedir. Özellikle Cumhuriyetçi eyaletler nezdinde yürütülen girişimler, özel sektörün iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında üstlendiği gönüllü taahhütlerin, artık piyasa düzenlemeleri ve rekabet hukuku bağlamında yasal incelemeye konu olabileceğine işaret etmektedir.