AB’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi, küresel tedarik zincirlerinde sürdürülebilirliği artırma hedefi taşısa da ABD’de özellikle iş dünyası ve siyasi çevrelerde ciddi bir tepkiyle karşılanmıştır. Bu tür düzenlemeler, yalnızca AB merkezli şirketleri değil, küresel tedarik zincirine entegre olan ABD’li şirketleri de doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. PROTECT USA Yasa Tasarısı, ABD’li şirketlerin yabancı düzenlemelere tabi olmamasını sağlamayı ve bu tür düzenlemelere dayanarak alınan kararların ABD’de geçerliliğini engellemeyi amaçlamaktadır.
Bilindiği üzere, Avrupa Birliği’nin (“AB”) Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (“CS3D”), küresel tedarik zincirlerinde insan hakları ihlalleri ve çevresel zararları önlemeyi amaçlayan kapsamlı bir düzenlemedir. Bu düzenleme, büyük ölçekli şirketlerin tedarik zincirlerinde çocuk işçiliği, zorla çalıştırma, çevre kirliliği, ormansızlaşma ve ekosistem tahribatı gibi olumsuz etkileri tespit etme, önleme ve gidermelerine yönelik yükümlülükler getirmektedir.
CS3D, Mayıs 2024’te kabul edilmiş olup, gelinen son noktada uygulanmasına ilişkin sürecin gözden geçirilmesi ve kapsamın daraltılması gibi değişiklikler içeren Omnibus süreci çerçevesinde revize edilme çabası içerisindedir.
Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (“ABD“) anti-ESG hareketlerinin hız kazanması ile birlikte, CS3D’nin doğrudan veya dolaylı olarak ABD merkezli şirketleri etkileme ihtimali, siyasi düzeyde tepkiye yol açmıştır. Bu bağlamda, ABD Senatörü ve Senato Bankacılık Komitesi üyesi Bill Hagerty, ABD merkezli şirketlerin bu tür yabancı mevzuatlara uymak zorunda kalmamasını sağlamak amacıyla “PROTECT USA” Yasası’nı Kongre’ye sunmuştur.
PROTECT USA Yasası ve Hükümleri
2025 yılı itibariyle yürürlüğe girmesi beklenen “PROTECT USA Yasası”, ABD’nin ulusal çıkarlarına kritik derecede bağlı kuruluşların, yabancı sürdürülebilirlik düzenlemelerine uymasını engellemeyi amaçlamaktadır.
Yasa, yabancı ülkeler tarafından tek taraflı olarak benimsenmiş ve ABD’nin ulusal yasalarıyla uyumsuz olan düzenlemelerin, ABD şirketleri için ekonomik zorluklar yaratabileceğini ve bunun istihdam, ekonomik istikrar, bilimsel ilerleme ve uluslararası ticaret üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini vurgulamaktadır.
Bu kapsamda Yasa’nın 3. Maddesinde, “ABD Ulusal Çıkarlarına Kritik Önem Taşıyan Kuruluşlar” ifadesi detaylı olarak tanımlanmıştır. Bu kuruluşlar, başta devletle iş yapan şirketler ve doğrudan ulusal savunmaya katkıda bulunan üretim faaliyetlerinde bulunan şirketler olmak üzere geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Ayrıca, “kritik mineraller” tanımı da yapılmış olup, bu minerallerin üretimi veya işlenmesi ile ilgili faaliyet gösteren kuruluşlar da yasa kapsamına dahil edilmiştir.
Böylece yeni yasa tasarısına göre, ABD’de faaliyet gösteren ve tarım, madencilik, enerji, kereste ve imalat sektörlerinde yer alan şirketlerin CS3D veya benzeri yabancı sürdürülebilirlik düzenlemelerine uyum sağlaması yasaklanacaktır. Bu doğrultuda Yasa, ilgili şirketlere, yabancı sürdürülebilirlik düzenlemelerine uyum sağlama zorunluluğunun işletmeleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceği durumlarda başvuru yapma hakkı tanımaktadır.
Şirketler, başvuruda bulunarak, bu uyumsuzluğun işletme üzerinde yaratacağı ekonomik zorlukların giderilmesini talep edebilecektir. Söz konusu başvuru 30 gün içinde değerlendirecektir.
Başvuru ile ilgili karar verilirken, başvuru konusu şirketin ABD iç pazarındaki etkileri, istihdam üzerindeki potansiyel olumsuz etkileri ve yabancı düzenlemelere uyum sağlanmasının engellenmesinin ulusal çıkarlarla nasıl örtüştüğü değerlendirilecektir.
Yabancı düzenlemelere uyumun yasaklanmasına karşı alınacak önlemlere ve yaptırımlara ilişkin hükümler içeren Yasa uyarınca yabancı mahkemeler tarafından bu mevzuatlara dayanılarak alınan kararların ABD’de tanınmaması öngörülmektedir.
Tasarı, ABD şirketlerinin, söz konusu yabancı sürdürülebilirlik düzenlemeleri nedeniyle herhangi bir “eylemsizlik” durumunda olumsuz idari veya hukuki yaptırımlardan korunmalarını öngörmektedir. Nitekim tasarının gerekçesinde, AB’nin düzenleyici yetkisinin ABD şirketlerini kapsayacak şekilde genişletilmesinin, ABD’nin egemenliğine müdahale olduğu vurgulanmaktadır.
Bu kapsamda, Yasa uyarınca Başkanlık, bir şirketi, yabancı düzenlemelerin olası olumsuz etkisine karşı korumak için gerekli gördüğü tüm adımları atma yetkisine sahiptir.
Ayrıca Yasa kapsamındaki şirketler maruz kaldıkları yaptırımlar nedeniyle tazminat talep etmek için ABD’de mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
Nitekim söz konusu Yasa uyarınca yasaya aykırı hareket eden veya bu yasaya dayalı olarak çıkartılan düzenlemelere uymayan kişiler adına hükmedilecek yaptırımlar da düzenlenmiştir. Öngörülen yaptırımlar kapsamında ihlali gerçekleştiren kişiye, 1.000.000 Amerikan Doları’na kadar para cezası ve Başkanlığın takdirine bağlı olarak ihlalden itibaren 3 yıl boyunca, devlet ihalelerinden men cezası söz konusudur.
ABD’nin AB Düzenlemelerine Karşı Tutumu
Önerilen Yasa tasarısından da önce Şubat ayında Senato Bankacılık Komitesi Başkanı tarafından Trump yönetimine gönderilen bir mektupta, CS3D’nin ABD’li şirketlere etkileri konusunda ciddi endişeler dile getirilmiş ve AB yetkilileriyle görüşerek düzenlemenin süresiz olarak askıya alınması yönünde baskı yapılması çağrısında bulunulmuştur.
Bu noktada önermiş olduğu yasa tasarısı kapsamında Senatör Hagerty, AB’nin düzenlemelerini “yetki aşımı” olarak nitelendirerek, ABD şirketlerinin yalnızca ABD yasalarına tabi olması gerektiğini savunmaktadır.
Bu bağlamda, AB’nin sürdürülebilirlik düzenlemelerine karşı ABD tarafından net bir duruş sergileneceğini ve her türlü siyasi ve hukuki aracın kullanılacağını belirtmiştir.
PROTECT USA Yasası, ABD’li şirketlerin yabancı düzenlemelere uyum yükümlülüğünü sınırlandırmayı amaçlayarak, uluslararası ticaret dinamikleri ve sürdürülebilirlik politikaları açısından önemli tartışmalara yol açmaktadır.
Özellikle küresel tedarik zincirlerinin giderek daha fazla düzenleyici çerçeveye tabi olduğu bir ortamda, bu yasa teklifi, ABD’nin ticaret politikalarının yönü ve Amerikan şirketlerinin uluslararası yükümlülükleri açısından stratejik bir girişim olarak değerlendirilmektedir.